Ülkemizde yaşanan ve pek çok ilimizi etkileyen Kahramanmaraş merkezli depremin toplum psikolojisine olan olumsuz etkisi sadece deprem bölgesinde değil tüm Türkiye'de görülüyor. Ailesini, sevdiklerini, arkadaşlarını kaybedenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Ancak deprem korkusunu çok fazla içselleştirmek zaman zaman fizyolojik sorunları da beraberinde getirebiliyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Psikoloji Bölümü'nden Uzm. Psk. Ayşe Burcu Durak, aşırı deprem korkusunun insan sağlığı üzerindeki etkisiyle ilgili bilgi verdi.
İnsan tüm yaşamı boyunca bir takım olaylar yaşar, bazı olaylara şahit olur ve bu olaylardan etkilenir. Bunun sonucunda da korku kaygı ve başka bir takım farklı duygular hisseder bunların sonucunda bazı hastalıklar ortaya çıkabilir. Yaşamı boyunca sevilen birinin ölümü, savaşlar, afetler (deprem, yangın, sel), kazalar gibi olumsuz olaylar yaşayabilir. Son dönemde yaşanılan deprem de birçok vatandaşın hayatında olumsuz sonuçlar ortaya çıkardı. Hayatını kaybedenlerin yakınları başka kayıplar verme tedirginliğiyle, deprem bölgesinde yaşamayanlar aynı olumsuz durumlarla karşı karşıya kalma, ailesini ve yakınlarını kaybetme tedirginliğiyle deprem korkusu yaşayabilmektedir. Deprem korkusu iki şekilde görülmektedir; biri depremi doğrudan yaşayan biri olmak, diğeri ise depremi yaşamadan dolaylı olarak haberler veya sosyal medya üzerinden tanık olmaktır. Sürekli tedirgin olmak, kapalı alana girememek (klostrofobi), sıkıntı ve bunalma hissi deprem korkusu nedeniyle yaşanabilmektedir.
Deprem korkusu gibi sürekli stres durumunda olma psikolojisi kişide fizyolojik hastalıklara yol açabilmektedir. Vücudun kronik stresle karşı karşıya kalması farklı hastalıklara neden olabilmektedir.
Yaşanan olaylar kişi için stres verici etkiler ortaya çıkarmaktadır. Stres veren olaylara karşı herkesin vereceği tepkiler farklı olmaktadır.
Stres anında vücudumuzun bizleri hayatta tutmak için verdiği temel tepkiye "savaş ya da kaç tepkisi" denir. İnsan böylesi bir evrede alarm aşamasındadır, bu aşama kişiyi tehdit edici durumla karşılaştığında vücudunun vereceği savaş ya da kaç tepkisine hazırlar, eğer stres uzamazsa kişi adaptasyon evresine girer beden uyarılmadan önceki evresine dönmektedir.
Eğer stres verici durum uzun süreli ve çözümlenmesi zor ise uzatılmış alarm durumda bir takım fizyolojik psikolojik tepkiler ortaya çıkmaktadır.
Bu tepkiler;
Uyku bozuklukları
Sinirlilik, gerginlik
Motor koordinasyon bozuklukları
Yorgunluk
Çökkünlük
Bu tepkiler birçok organda hastalık için önemli bir nedensel rol oynar.
Beyin yapısında
Endokrin sistemde
Nörotransmitter salınımda ve geri alımında
Nöroimmun sistemde
çeşitli değişikliklere sebep olabilmektedir.
Stres durumlarında böbreklerin hemen üzerindeki böbrek üstü bezi kortizol üretmektedir. Kortizol salınması sağlıksız bir şekilde artınca gece uykuya dalmakta ve sabah erken kalkmakta zorlanılmaktadır. Bu belirtiler zamanla sirkadiyen saatin bozulmasıyla uyku apnesi, kalp damar rahatsızlıkları, diyabet, obezite ve farklı hastalıklara neden olmaktadır. Bu tür durumlarda kişilerde zayıflayan bağışıklık sistemi, kanser, metabolik hastalıklar, depresyon, sindirim sistemi hastalıkları, kaslardaki kronik ağrılar veya migren gibi sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Deprem sonrası psikolojimizin fizyolojik hastalıklara yol açmaması için uygun zamanda uzman yardımı alınması önemlidir.
Ramazan'da bazı yanlış davranışlar kalbin üzerine binen yükü artırdığından istenmeyen sonuçlara yol açabiliyor. İşte detaylar...
Kadınlarda en sık görülen 5 hastalığa dikkat çeken uzman isim, erken dönemde yapılan teşhis, rutin kontroller, yaşam kalitesini ve süresini artırdığı için büyük önem taşıdığını söyledi.
CHP Burdur Milletvekili Mehmet Göker, deprem bölgesinde yaşanabilecek salgın hastalıklara dikkat çekmek amacıyla basın açıklaması yaptı.
Genellikle büyük depremlerin ardından afet bölgelerinde ortaya çıkan bulaşıcı hastalıklar saygına yol açabiliyor.
Burdur Devlet Hastanesi'nde, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doktor Mehmet Karcı hasta kabulüne başladı.
Hipertansiyonun kalp ve damar hastalıkları açısından en önemli ana risk faktörlerinden biri olup, Türkiye'de her 3 yetişkinden 1'i hipertansiyon hastasıdır.