
Katil Kelimeler ve Dilin Sessiz İşgali üzerine söyleşi
İnsanlık tarihi boyunca nice toprak parçası işgal edildi. Ordular girdi, bayraklar değişti, sınırlar yeniden çizildi. Ancak bu işgallerin en tehlikelisi, çoğu zaman sessizce gerçekleşen, kimse fark etmeden içimize sızan dil işgalleridir. Çünkü bir milletin dili, onun düşünce biçimi, dünya görüşü, inancı ve kültürüdür. Dili bozulan bir milletin kimliği de çözülmeye, benliği erimeye mahkûmdur.
İşte bu yazıda, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Veli Atmaca hocamızın sessiz işgal dediği "katil kelimeler" üzerinden meseleyi değerlendirecek; sözcüklerin nasıl birer kültür ajanına dönüştüğünü onun görüşleri eşliğinde ele alacağız.
– Hocam, dilimize sonradan girerek öz değerlerimizi yok eden katil kelimeler nelerdir?
Veli hocam, derin bir iç çekerek başladı anlatmaya:
"Katil kelimeler" ifadesiyle, görünüşte masum ama aslında anlam dünyamızı örseleyen, bizi kendi kültürel ve inanç temellerimizden uzaklaştıran yabancı kökenli kelimeler kastedilmektedir. Bu sözcükler, köklü kavramlarımızı birer birer etkisiz hâle getirerek adeta birer sinsi katil gibi dilimizi içten içe tüketir.
Örneğin: “Şans” kelimesi… Günümüzde sıkça kullanılan bu kelime, zamanla “nasip”, “kısmet”, “ihtimal”, “fırsat” gibi yerli ve derin anlamlı kelimelerimizi geri plana itmiştir. Oysa bizim kültürümüzde hiçbir şeyin rastgele olduğuna inanılmaz. Her olay, kaderin bir parçası, ilahî bir planın tecellisidir. “Şans” kelimesi ise bu inancı perdeleyerek başka bir anlam dünyasına yönlendirir.
Şöyle ki:
Nasip kelimesi:
"Hüseyin Yıldız’la tanışmam bir şanstı" cümlesi yanlıştır.
Doğrusu: "Bu tanışıklık benim için bir nasipti."
İmkân kelimesi:
Ortaya konan bir iş birliği, üretim ya da beraberlik için “şans” değil, “imkân” kelimesi kullanılmalıdır.
İhtimal:
"Bugün Belenli’ye gitme şansım yok." yerine “ihtimalim yok” ifadesi daha doğrudur.
Fırsat ve vakit kelimeleri de aynı şekilde "şans" kelimesi tarafından yerinden edilmiştir.
Bir kelimenin dildeki karşılığını kaybetmesi, yalnızca sözlükten bir sözcüğün silinmesi değildir. Bu, aynı zamanda o kelimenin taşıdığı dünya görüşünün, kültürel ve dinî anlamının da silinmesi anlamına gelir. Dilde yaşanan bu anlam daralması, düşünceyi de kısıtlar. Zira insan, kelimelerle düşünür; kelime dağarcığı fakirleşen bir milletin düşünce ufku da daralır.
Öfkelendiğimizde kullandığımız bazı ifadeler de bu bozulmanın örneklerindendir. Niyet iyi olabilir ama kullanım yanlıştır.
Ne gibi biliyor musunuz?
“Ya sabır” diyorlar.
Ama “ya” demek, çağrı demektir. Bir varlığı çağırmaktır. Karşınızdakine seslenmektir.
Doğrusu “Ya Sabur” olmalıdır.
Çünkü Allah'ın esması içerisinde “sabır” yoktur, “Sabûr” vardır; tıpkı “Gaffûr” gibi.
Yani, ı değil u ve u ile uzatarak.
Bu noktada dil ile inanç arasındaki bağın ne kadar derin olduğu görülmektedir. Türkçe, tarih boyunca İslâmî kavramlarla derinleşmiş ve şekillenmiştir. “İnşallah”, “Maşallah”, “Elhamdülillah” gibi ifadeler, inancın dildeki tezahürüdür. Bu kelimeler sadece sözel alışkanlıklar değil; bir teslimiyetin, bir kulluk bilincinin göstergesidir. Bugün bu ifadelerin kullanılmaması sadece kelime kaybı değil; aynı zamanda bir yaşam biçimi kaybı, bir inanç kopuşudur.
– Hocam, “Dil Müslüman olur mu?”
Evet olur. Çünkü dil, imanla yoğrulur; bir medeniyetin ruhunu taşır. Bu nedenle dili işgal edilen bir toplumun önce kavramları bulanır, sonra değerleri zayıflar ve nihayetinde yaşam biçimi bambaşka bir şekle dönüşür. Dilin yönü değiştiğinde, düşünce de yön değiştirir.
Bu bağlamda dikkat çekilmesi gereken bir diğer konu ise gündelik mizahın bile sınır tanımadan kullandığı ifadelerdir.
Kelime, sadece bir ses dizisi değil; aynı zamanda bir niyet, bir bilinç ve bir iman taşıyıcısıdır.
Bugün bize düşen görev, dilimizin yerli ve inançlı kalmasını sağlamak; bu sessiz işgale karşı bilinçle hareket etmektir. Çünkü bir milletin varlığı kelimeleriyle kaimdir.
Kelimeler giderse kavramlar gider; kavramlar giderse millet gider.
Bu mesele sadece bir dilbilgisi meselesi değil; bir kültürel direnç, bir inanç mücadelesi, bir varoluş savaşıdır.
Her kelimenin bir yük taşıdığı bu çağda, o yükü imanla, kültürle, irfanla dolu olan kelimelere yüklemeli ve onlara sıkı sıkıya sarılmalıyız.
Muhterem hocam dini, ahlâki, kültürel ve sosyal muhtevasıyla asırlarca milleti ayakta tutan ama günümüzde anlamsız ve etkisiz hale getirilen başka kelime veya ifade kalıplarımız var mı? Bu yukarıdaki bahsettiklerinizden başka aklınıza gelen merhum örnekler nelerdir?
Evet Kalemşah! ne desem bilmem ki? hani köyde, şehirde, mahallede, çarşı pazarda v.s. toplumsal ortak mekanlarda, mahallerde tanıdık tanımadık bir yığın insan var. Genç yaşlı, kadın erkek, okumuş ümmi...kimlik ve niteliklerine, ahlaki ve tahsil derecesine göre farklı tipler vardır...mizaç veya karakteri su ve toprak türleri gibi değişiklik arzeden tipler vardır; bazıları sert bazıları yumuşak, bazıları sakin bazıları bir anda köpüren ve taşan...kontrolü mümkün olmayanlar vardır....
Bunlardan bazıları aşırı sevindiğinde veya öfkelendiğinde sınır tanımayan, kontrolü elden kaçıran, bu yüzden hatalı söz ve davranış sergileyenler görürüz...
Bu davranış ve ağızdan çıkan kelimeler sözler bazan duyan insanlarda iğrenme, nefret ve öfkeye sebep olur. Bu kontrolsüz davranışlar veya sözler, ya milli ya dini ahlaka, inanca ve düşünceye aykırılık arzeder ve insanlar tarafından yadırganır. hele küfürlü konuşmaları duyan bir aile, kadın- erkek, eşler, kızı veya oğlu, küçük çocuklar...sokakta, caddede ağız dolusu küfrederken, kadın-erkek ilişkilerindeki mahremiyete ve adaba aykırı temaslar karşısında öfkeyle, müdahale etsem mi etmesem mi? diye gel-git yaşayanlarda manevi huzursuzluğa sebep olmakta, insanların ağız tadını kaçırmakta, gözünü veya kulağını kirletmektedir. o yüzden birçok insan, rahatça, güven içinde eşiyle, kızıyla, oğluyla...Ne sokağa çıkmak istemekte ne de park ve piknik alanlarına gitmektedir. bu durumda muhafazakâr ve geleneksel adâb ve erkâna göre yaşayan mazbut insanlarımızın sokaktan, gezinti yerlerinden ve parklardan mahrum kalmasına aslında bu sözünü ve davranışını dengelemeyen, edepsizler, câhiller ve nobran (kaba saba), talim terbiye görmemiş, hızardan geçmemiş tipler sebep olmaktadır. öyle ki koskoca adamlar işlek caddede başkasına ağıza alınmayacak küfürlerle sataşmakta, yanındakine dert yanarken veya telefonla konuşurken son derece iğrenç sözler sarfetmektedir. bunun çocuk parklarında, ara sokaklarda ilk ve ortaokul çağındaki çocuklarda da görüyoruz.
Bu kötü davranışlardan, sokağa yansıyanlardan tutun da aile içerisinde yaşanan kötü ilşikiler, geçimsizlik hallerinde eşler ve evlat, anne baba, kardeşler arası yahut komşular arası bozuk ilişkilerin söze ve davranış bozukluğuna yansıyan biçiminde insanlar eskiden birbirini uyarırdı. Tanısın tanımasın kişiler, duyup gördükleri kötü davranış ve söz sarfedenlere ya bakışlarıyla veya yaşça büyükler, küçükleri, kadınlar, anneler, teyzeler, amcalar uyarırdı yahut sert, kınayan bakışıyla karşıdakini uyardığında o kişi utanır ve ya o konuşma biçimine yahut dengesiz, cahilce hareketlerine son verir, yavaşça sıvışır gider ya da "özür dilerim, afedersiniz, sizi görmedim, boş bulundum..." diyerek kendini affettirmeye çalışırdı. oysa son zamanlarda uyarılan kişi, "sana ne...", "git yahu yoluna, başıma bela olma...", "sen kendine bak, sana bişey diyen mi var...?" gibi çıkışmalar, şımarık ve ahlâksızca tepkiler veriliyor.
Artık bu şımarıklığı aileler de destekliyor, öyle ki toplumsal ve ailevi ahlak kurallarında sınır, duvar, çit tanımayan çocukların, "özgüvenli yetişsin", "kaba davranan, ölçüsüz konuşan ve saygısızca davranış sergileyen çocukları uyaran olursa; "bırak, çocuğun özgüvenini yok etme, kişilikli büyüsün..." gibi aslında edepsizlik, dangalaklık, kural tanımazlık şeklindeki kontrolsüzlüğe zemin hazırlanmaktadır. bu şekilde büyüyen, büyütülen bir kişi, toplum hayatını nizam ve intizama sokan hukuk ve ahlak kurallarıyla karşılaştığında bunları da aşmaya, tanımamaya başladığında ya hukuki ya da ahlaki bakımdan dışlanan, yalnızlaştırılan, itilen bir kişi olabiliyor. yah da kontrolsüz ve sorumsuz hareketiyle suça karışmakta ve hem kendi hayatını hem de temasta bulunduğu kişiye hayatı zindan etmektedir.
İşte eskiden bu sosyal kontrol mekanizması dinimizde "emr bil ma'ruf, nehy i anil münker" yani iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak" diye tercüme edebileceğimiz, Kur'ân ve Hz. Peygamber'in hadislerinde çokça üzerinde durulup emredilen, güzel ahlakın telkin edilmesi düsturuydu. Aile hayatında ve sokak, çarşı pazarda ortak yaşanılan mekan ve zamanı huzur ortamına çeviren bu dini ve milli "sokak terbiyesi" sistemi yani sosyal kontrol ve kitlesel terbiye biçimi, bir gurp medyanın ortaya atıp sonra genelleşen ifadelerle "Mahalle baskısı" tabiriyle buharlaştırılıp, etkisizleştirildi. işte bu "Mahalle Baskısı" ithamıyla artık insanlar, önceki gibi, atasından nenesinden gördüğü gibi başkasını veya şahit olduğu bir kötü davranışı, kerih bir sözü müdahale ederek düzeltmeye çalışmamakta, "amaaan bana ne", "şimdi ters bir cevap verir, canımım sıkılır", "devletin askeri var polisi var, bana ne!", "sen ahlak zabıtası mısın?" gibi karışmamayı, kötülüğe müdahale etmemeyi haklı gösterecek bir boşvermişliğe yerini bıraktı. artık her koyun kendi bacağından asılıyorsa da onun gittikçe yaygınlık kazanmasıyla kendi evlatlarımız da bacağından asılır, kınanır, Allah korusun ahlaken ve hukuken suça bulaşmaya başlayıp o zamanında karışmadığımız koyunun kokusu bütün mahallemizi sarmaya başlar. işe bu boşvermişlik "Mahalle Baskısı" lafı çıkıp herkes tarafından kullanılmaya başlayınca, "iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak" şeklindeki Kur'âni, Nebevi ve milli eğitim sistemimizi eritip gitti.
Sözün özü, "Mahalle Baskısı" tabiri de sosyal kontrol, sokak mektebi, milli terbiye mekanizmamız olan "eliyle, diliyle" kötülüğe müdahale etmenin, iyiliği emretme, kötülüğü yasaklama-engelleme şeklinde milli karaktere mâlolan siztemimizin katili olmuştur.
Hocamıza bu güzel bilgiler için teşekkür edyoruz
Hüseyin Yıldız (Kalemşah)
Kültür ve Turizm Bakanlığı Halk Şairi








2025
KOÇAŞ DERLER: YÖRÜK KIZI BAHAR DEMİRALAY’IN SESİYLE AKMUĞAR'DAN YAYILAN EZGİ Devamı
2025
Yine aynı kadro, yine aynı emek… Ve yine notalardan süzülen sözlerin sihriyle büyülenen bir gece… Devamı
2025
.Sahnelerin ve Yörük camiasının aran ismi Şehriban Tekce yeni klibi karanfil Ekeceğim adlı eserini çıkardı Devamı
2025
Baki Bey’in konagında Beyimizle Burdur'un dertlerini konuştuk Devamı
2025
Burdur’un tarihi taşlarında sanatın zarafetiyle yükselen bir çocuk gülüşü… Devamı
2025
Kemer İlkokulu’nun minik neferleri geçmişin izini süren, geleceğe köprü kuran birer kültür elçisiydiler. Devamı
2025
EMNİYET ASAYİŞ: 1 - YAKALAR KÖYÜ: 2 Devamı
2025
Kocapınar sussada Ama biz hâlâ onu içimizde duyuyoruz. Devamı
2025
Yazar Hüseyin Yıldız'ın Burdur'un Avcıları Bu Defa Köpek Güzellik Yarışmasında Buluştu adlı köşe yazısı Devamı
2025
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Veli Atmaca hocamız anlatıyor... Devamı
Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencileri, toplumsal sorumluluk bilinciyle Hüsnü Bayer Ortaokulu’nun 5. sınıf öğrencilerine Kuran-ı Kerim dersleri vermeye başladı.
Karaman Ayrancı 6 Aralık 2025 Cumartesi günü elektrik kesintisi var mı? Karaman Ayrancı'da elektrikler kesilecek mi? Karaman Ayrancı'da yaşanacak elektrik kesintilerini sizler için derledik. İşte detaylar...
Karaman'da 6 Aralık 2025 Cumartesi günü elektrik kesintisi var mı? Karaman'da elektrikler kesilecek mi? Karaman'da yaşanacak elektrik kesintilerini sizler için derledik. İşte detaylar...
Aksaray Eskil 6 Aralık 2025 Cumartesi günü elektrik kesintisi var mı? Aksaray Eskil'de elektrikler kesilecek mi? Aksaray Eskil'de yaşanacak elektrik kesintilerini sizler için derledik. İşte detaylar...
Aksaray Gülağaç 6 Aralık 2025 Cumartesi günü elektrik kesintisi var mı? Aksaray Gülağaç'ta elektrikler kesilecek mi? Aksaray Gülağaç'ta yaşanacak elektrik kesintilerini sizler için derledik. İşte detaylar...
Aksaray Ortaköy 6 Aralık 2025 Cumartesi günü elektrik kesintisi var mı? Aksaray Ortaköy'de elektrikler kesilecek mi? Aksaray Ortaköy'de yaşanacak elektrik kesintilerini sizler için derledik. İşte detaylar...
Yorumlar (0)