Koskoca cihan İmparatorluğu Osmanlı'nın dünyada bıraktığı o kadar büyük bir miras ve saygınlık var ki; biz Türkler bunun ya kıymetini bilmiyoruz, yada; farkında değiliz.
Dünyanın neresine gidersek gidelim, insanlar bizi hep bir Osmanlı - Türk evladı olarak görüyorlar. Bu tarihi bir bakış açısı.
1981 yılında Avusturya' nın İtalyan sınırında bir dağ köyünde orman işçisi olarak çalışırken bana yerli iş arkadaşlarım adımla hitap etmezlerdi.
Ya:
-"Heyy Türk " !
Yada;
-" Kara Mustafa " !
şeklinde çağırırlardı.
Bir gün çalışma esnasında bir iş kazası geçirmiş, ayağımı kesmiştim.
Dolayısıyla beni en yakın sağlık kuruluşu, Klangenfurt'un Firisach ilçe hastanesine götürdüler.
Yaram derin olunca hastanede yatışa aldılar. Hastane personeli ve odamda ki diğer hastalar, daha önce hiç Türk görmemiş olmalılar ki; bana inceleyici gözlerle bakıyorlardı.
Daha sonra odama bir çok kişinin gelerek bana bakarak konuştuklarını görüyordum. Almancam henüz çok iyi olmadığı için sadece konuşmalarından " Türk" kelimesini anlayabiliyorumdum.
Öyle ya;
Atalarımız asırlardır Avrupa'da hüküm sürmüş, Viyana'yı 2 kez kuşatmış, dünyanın en kudretli cihan devletinin sahipleri, bizler de onların torunlarıydık.
Onlar yani Avusturya lılar ben de Osmanlı'yı yani " Kara Mustafa'yı" görmek istiyorlardı.
Osmanlı muhteşem dönemlerinde, zalime korku vermiş, titretmiş, mazluma güven vermiş, sahip çıkmış, saygınlık uyandırmıştır.
Avrupa kıtasında zalimler Osmanlı korkusuyla titrerken; uzaklarda başka milletler Osmanlı'nın himayesinde onun adaletine sığınıyor güven içinde yaşıyorlardı.
Bunun güzel bir örneğini sizlerin istifadesine sunuyorum.
Dilerim bizler de birazcık tefekküre vesile olur, neredennn, nereleree ! diye derin düşüncelere dalarız. (..............)
Ankara'da bir kurumun genel müdüründen bir hatıra:
"Ailevi problemler yaşamış ve eşimden boşanmıştım.
Psikolojik olarak çok yıpranmış, dengemi kaybetmiştim.
Başarılı bir yönetici olmam hasebiyle toparlanayım diye kurum bana 1 ay mazeret izni vermişti.
Bu süre zarfında yeni bir evlilik yaptım ve kafamı toparlamak için yeni eşimle birlikte Uzak Doğu seyahatine çıktım.
Yolumuz Endonezya'ya uzandı.
Başkent Cakarta’da büyük bir mağazaya girdik ve yeni eşime uzak doğu kumaşı almak istedim.
Pazarlığını yaparken Türkçe konuşmamızı duyan mağaza sahibi İngilizce:
-‘’Siz Türk müsünüz?’’ diye sordu. Evet cevabını alınca çok heyecanlandı ve beni kucakladı:
-'’Bu kumaşımız size hediyemizdir, lütfen kabul edin. Mağazamızı açıldığından beri ilk kez bir Osmanlı torunu şereflendiriyor’’ dedi.
Bizi özel odasına aldı ve kahve ikram etti.
Ayrılırken;
-"Yarın Cumayı nerede kılacaksınız? diye sorunca ben afalladım.
Bende namaz, abdest yok.
Ama bu kadar iltifat gördükten sonra kılmıyorum demeye utandım.
‘’Ben buraya yeni geldim. Şehri tanımıyorum.
-" Siz hangi camiye götürürseniz ben oraya gelirim’’ dedim, kıvırttım.
-"Tamam" dedi.
- "Ben sizi yarın araba ile aldırırım."
Otelin adresini verdim ve çıktık.
Bir dükkandan kendime bir takke satın aldım.
Ertesi gün (Cuma) beni otelden aldılar.
Cakarta'nın en büyük camisine götürdüler.
Minber'in en başında bana yer ayırmışlar.
İmam hutbeye çıktı ve konuşmaya başladı:
-Sevgili kardeşlerim, eğer bizler burada dinimizi rahat yaşıyorsak, huzurla Allah diyebiliyorsak, hak-hukuk-adalet ile tanışmışsak, insanca yaşıyorsak ve şimdiye kadar bu vasıflarımızı koruduysak bilin ki bu OSMANLI sayesinde olmuştur. Zalim haçlı dünyasına karşı direnebilmiş ve inancımızı muhafaza edebilmişsek bunu Osmanlıya borçluyuz. Allah bu millete zeval vermesin. Allah bu milleti payidar eylesin, Allah bu milleti başımızdan eksik etmesin….
Sevgili kardeşlerim biliyor musunuz? Şu anda aramızda bir Osmanlı torunu var, Cumamız bununla bereketlenmiştir. Şimdi hutbeyi okumak üzere kendisini davet ediyorum. dedi.
Der demez hızla bana yöneldi ve sarığı cübbeyi bana giydirdi. Olaylar o kadar hızlı gelişti ki itiraz etmeye fırsat bulamadım.
Ben şok oldum, bana bu kadar değer verildiğini bilmiyordum. Kalktım mecburen. Cuması, namazı olmayan ben, şimdi hutbe okuyacağım!
Minbere çıkarken içimden nasıl yalvarıyordum, anlatamam.
-"Aman yarabbi, beni bu güzel insanlar karşısında mahcup etme, aman yarabbi beni ve milletimi rezil etme, aman ya rabbi bana yardım et, ayıbımı gizle, yarabbi beni bu badireden kurtar, beni bu zorluktan kurtar" diye yalvara yalvara, minbere çıktım. Yüzümü cemaate çevirdim. 25 bin kişi. Onlar bana bakıyor, ben onlara bakıyorum. Derken dilim çözüldü:
Sevgili kardeşlerim, size Türkiye’deki kardeşlerinizden selam getirdim.
Hep bir ağızdan ve ‘’aleykümüsselam"
diye camiyi titrettiler!..
Ve devam ettim.
-"Sevgili kardeşlerim hiç şüpheniz olmasın ki Osmanlı dimdik ayaktadır, her zaman arkanızdayız, her zaman İslâmla birlikteliğimiz devam ediyor, size her zaman yardıma hazırız!" vs..vs..
Cemaat öyle bir dalgalandı ki…
Namazdan sonra beni büyük bir konvoyla otele bıraktılar, devlet başkanı uğurlar gibi…
Onlar gidince otel odama girdim, ağladım, ağladım, ağladım...
-Hey Allah’ım… Dünyadaki müslümanlar, mazlumlar bizden ne bekliyor, biz ne işlerle uğraşıyoruz?...
2024
Bülent Okunakol'un 'Suriye'de her yol İsrail'e çıkıyor(demiştim)' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Bülent Okunakol'un 'Suriye'de olanları doğru şekilde okuyabilmek! Her yol İsrail'e çıkıyor' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Bülent Okunakol'un 'Suriye'de iç savaş ve çağrışımlar' adlı köşe yazısı Devamı
2024
Bülent Okunakol'un 'Cakarta'da Osmanlı Torunu ve Avusturya'da ben' adlı köşe yazısı Devamı
2024
Bülent Okunakol'un '24 Kasım Öğretmenler Günü'nde saygıdeğer Öğretmenlerimize bir çağrı' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Bülent Okunakol'un 'Sensin can öğretmenim' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Bülent Okunakol'un 'Ne Mutlu Türk'üm Diyoruz ! Ama... Ne Kadar Mutlu Bir Türk'üz ?' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Bülent Okunakol'un 'Gölhisar derbisini Gölhisar Belediyespor kazandı' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Bülent Okunakol'un 'Ah Filistin Vah Müslüman!' adlı köşe yazısı... Devamı
2024
Bülent Okunakol'un 'Ülke gündemi toz-duman katil Öcalan bahane gündem şahane!' adlı köşe yazısı... Devamı
Yorumlar (0)